30 May 2014

Nihon House by Lavita


 
  Nihon House sunumuma hoşgeldiniz!
   Öncelikle size konseptimden,temamdan bahsetmeliyim. Japon kültürünü, geleneksel japon evlerini(minkaları), konteynrlardan yapacağımız minik evlere uyarlamak. Konsepti ben seçtim. Japonya' yı sevmediğimden değil ama gönül isterdi ki Kore geleneklerine uygun bir ev yapayım. İşte burada Japon kültürü daha ağır basıyor çünkü ev kültürünün çok belirgin özellikleri var. Araştırırken de fazla zorluk çekmedim. Ayrıca popüler bi kültür. Hocalarımın dikkatini çektim, akıllarını çeldim. Diğer öğrenciler içinde 'Sen şu Japon işlerine girişen öğrencisin değil mi!' adıyla sıyrıldım, iyi bir hile yaptım. Sağol Japonya, sağolun Minkalar!


  Yukarıda görmüş olduğunuz pafta 'Nihon House' un planı. bu arada Nihon House 'Japon evi' demek, demektir umarım çünkü ben uydurdum :) Nihon Japonca'da Japon demek e house ev demekse öyledir herhalde. Neyse. Oturma odası ve köşede bir mutfak, tokonoma, yatak odası, küçük bir geçiş alanı ve tuvalet-banyodan oluşuyor. Neden geçiş alanı ve tuvalet-banyo aşağıda derseniz kağıdıma sığmadı yarıda kesip aşağıda çizmek zorunda kaldım. Fakat tokonoma'yu anlatmak istiyorum. 'Tokonoma' Japonlar için evlerindeki özel bir bölüm,oda. Ülkelerine karşı saygı ve onurun temsil ettiği bir köşe var, raflar ve dolaplar. Genelde bu dolaplar da yüklük olarak kullanılıyormuş. Aşağıda koyduğum kesitte de görebilirsiniz yazacağım. Banyolarında da 'Hinoki' ağacının kullanıldığı bi küvet yaptım. Uzanılarak değil oturarak banyo yapıyorsunuz ve oturduğunuzda küvetin boyu omuzlarınıza kadar çıkıyor. Yerlerde döşeme olarak 'tatami' kullandım. Bu kullandıklarımın çoğunu bi  yazımda  anlatmıştım, bakabilirsiniz.

 Gördüğünüz üzere mutfakta kırmızı rengini kullandım. Herhalde kırmızıyı çok sevdiğimden ama bunu konseptimle uygun düşünürsek Japon rengi de diyebiliriz. Kırmızıyı kullanmak için haklı bir gerekçe. Ortadaki koyu kahverenginin ağır bastığı bölüm size anlattığım tokonoma kısmı. Yine aşağıda kagıda sığmayan, üvey evlat muamelesi gören zavallı banyocuğum.



   Soldaki mutfak perspektifim, gösterişsiz, şatafatsız bi mutfak olsun istedim aynı Japon halkı gibi. Çok sade olmasından ötürü kırmızı renkle biraz da olsun hava katmak istedim. Sağındaki de oturma alanım. Gördüğünüz üzere tüm oturma grupları zemine sıfır. İşte en sevdiğim minka özelliği. Küçük masalarda aynı şekilde. Duvarda hasırlardan yapılmış aksesuarlar ürettim, tasarladım tabii ki kağıt üzerinde. Gerçekten yapacağım günler de olacak inşallah :D Aşağıda görmüş olduğunuz renkli, desenli güzel şeyler de benim konseptimi anlatan görsel bir pafta, dikkatle inceleyiniz.


 Şimdi sizleri maketimle ve küçük fusumamla (dış kapı) başbaşa bırakıyorum:

-Maketimin ön görünüşü

 -Maketimin üstten görünüşü


                                                                 - Minik fusumam 1

- Minik fusumam 2

                                                                                                   Yorumlarınızı bekliyorum. **öpüldünüz

29 May 2014

4 kitap, 1 yazar, Jack London.

 Bugünkü yayınım Jack London'la ilgili. Yazarımı nasıl keşfettim? 'Yazarım' diyorum çünkü yazdıkları, ele aldığı konularıyla beni kitaplarına çeken ve birden onu sevmeme sebep olan bir yazar, yazarım.
 Onunla tanışma hikayem şöyle:
 Saat 3'teki dersime bi saat erken gelince, ders başlayıncaya kadar bari biraz kütüphanede takılayım dedim. İçgüdüsel seçtiğim koridorlardan içgüdüsel raflar seçip rastgele kitaplara bakıyordum. İnce, ipincecik bi kitap aldım. Azmış sayfaları, bi saatte okur, bitiririm diye oturdum. Öyle bilindik aşk meşk, tarih veyahut vampir konulu romanlardan sonra ilgimi çekti.
  Bahsettiğim kitap Boksör-Jack London. Adından da anlaşılacağı üzere bir boksörün hayatını özetliyor.  Maçlar, dövüş ayrıntıları, sahnede gördüğümüzden farklı olarak arkadan ne dolaplar döndüğüne kadar. Açıkçası alışıldık bi dili var. Her çevirilen kitapta olduğu gibi çevirmenlerin kalıplaşmış çevirilerine dayandığı içindir belki. Ama beni cidden avucunun içine aldığı kitap konusu bu değil. Benim gibi hayvansever hatta manyakhayvansever biri olan birisi için London kitapları bulunmaz bir nimet. Yazarımın kızak köpeklerine zaafı var. Zaaftan ötürü ortada iyi bir gözlem var. Ve genellikle kurt ve köpeğin çiftleşmesinden oluşan yavru köpekleri ele alıyor. Evet hepinizin de ' Aaa evet bu kitap biliyorum! ' dediği bir kitap söylüyorum: Beyaz Diş. Hepimizin ilkokulda hocalarının okunacak listesinde yer aldığı kitaplardan birisi.

  'Beyaz Diş' kitabında ilahi bir bakış açısı var. Bunun bir avantajıda köpekler insanlar hakkında ne düşünüyor, insanlar köpeklere neden eziyet ediyor, hayvanların arasındaki iletişim nasıl gibi birsürü soruyu cevaplamış oluyor. Acaba bir kızağı mı vardı, köpekleri kızağa mı koşuyordu. Belki de soğuk bir hayatı vardı bu yüzden arası bu kadar iyi bu hayatla. Yazarımın hayatını pek araştırmadım çünkü. Kitap çok hoş okumanızı öneririm.
 'Vahşi Doğaya Dönüş' te okuduğum bir kitabı ve konusu yine kızak köpeği. Köpeğimizin adı 'Buck'. Kurt ve köpek  baba-anneden çıkmış:) London'ın favori köpek türü.
  'Açlar Ordusu' diğer bir kitabı. Fakat bu kitabının konusu pastoral değil, kendi hayatını anlatmış ve oldukça fakir biriymiş. Çoğu zaman dilendiği zamanları da anlatıyor. Fakat sorumsuzluğum ve finallerim yüzünden kitabın iade tarihini geçirdiğim için hepsini okuyamadan okula geri vermek zorunda kaldım. Neyse dönem bitti artık gelecek seneye kaldı :)
  Hayvanseverim, hayvanseversin, hayvanseverim, yumcuklarım, mıcıklarım yerim onları.
                                                                                                                                             öpüldünüz**

25 May 2014

Upuzuuuuun bir aradan sonra...

  Eğer blogumun takipçisiyseniz ve arada bir girip bakıyorsanız farketmişsinizdir ne kadar zamandır bloguma uğramadığımı.. En ilk nedenlerinden biri Soma'da yaşanan üzücü olaylardan sonra elim klavyeye varmadı. İçimden yazmak gelmedi. Allah'ım hepsinin mekanını cennet eylesin, onlar için eylem yaparak, baret takıp yerde oturma eylemi yaparak, Soma'ya gidiyorum diyip orada yok check-in yapıp yok fotoğraf çektirerek bakın ben de burdayım diye göstermelik iyiliklerle şehitlerimize hiçbir faydamız dokunmaz. Onlar için yapabileceğimiz EN GÜZEL şey oturup birer FATİHA okumaktır. Eğer bu yazıyı okuyorsanız siz de okuyun bir tane ruhlarına yollayın, en azından onlar için bunu yapabilelim. 


   Yazamamamın bir ikinci nedeni ise ' Final Hafta' mın gelip çatmış olması. Finaller, proje ödevleri, teslim edilmesi gereken paftalar derken (iç mimarlık öğrencisiyim) aradan resmen 2-3 hafta geçmiş ben bile sayamadım. Şimdiye kadar sınavlarımın çoğunu atlattım ama benim için en önemlisi 'proje' dersim ve teslimleri. Bu dersimde bize boş bir arsa veriliyor, şartlar sunuluyor ve o şartlara göre kendi evini tasarlıyorsun her ayrıntısına dek. Sonra o projeyi 4 jüri hocanın karşısında sunuyorsun. Neden sizinle paylaşıyorum ? Çünkü blogumdasınız :D Elbette sizinle paylaşacağım :) Ondan öte evim sizi de ilgilendiriyor çünkü Japon geleneklerine uygun bir ev tasarladım. Adını da 'Nihon House' koydum. Yarın veya yapabilirsem yaptığım paftaların,maketin fotoğraflarını çekip sizinle paylaşacağım. Yorumlarınızı kesinlikle bekliyorum.
   Final haftası ne kadar gelip çatsa da Lavita dizi izlemeyi ihmal eder mi asla!! Yazmadığım süre boyunca 2 dizi geçti elimden gerçi diğeri bitmedi hala bitmek üzere bikaç bölüm kaldı. İlki 'Master's Sun', ikincisi '49 Days'. 49 Days'in 3-4 bölümü kaldı. Master's Sun özetini, hakkındaki yorumlarımı, beğendiğim replikleri paylaşacağım diğer dizim bitsin aynı şey onun için de geçerli. Yalnız 49 Days cidden hoş bi dizi öyle bi kurgusu var ki finalde neler olacak hala kestirebilmiş değilim çok heyecanlıyım.
  Bu sırada 3,5 tane kitap okudum. Hepsi de aynı yazar. Jack London. Bir gün kütüphanede keşfettim bi kitabını ve çoğu okuyabildiğim kitaplarını aldım. Zaten biri yarım kaldı o yüzden huçuk yazdım :) Jack London'la ilgili de bir yazı yazacağım, dili kullanış biçimi ve genelde konuları çok hoş tam benlik.
  Ayrıca yeni olmasa da ev tuttuk üç arkadaş, baya önceydi aslında taşınmadan önce bahsetmek istemedim ama tutamadım işte çenemi:) 1 Haziran'da memleketime gidiyorum 20 Ağustos gibi döneceğiz evi temizleyip, yerleşeceğiiiiz inşallahh.
  Paylaşacaklarım bu kadardı gerçi yazacaklarımın fragmanını yayınlamışım gibi oldu. Sözümü tutabilirim de gün aşırı yazabilirim umarım. Sağlıcakla kalııın.
                                                                                                                         **öpüldünüz

14 May 2014

Tam 238 ölü...



 Soma'daki facia hepimizi derinden üzdü. Ne kadar üzülsekte ne kadar duyarlı olmaya çalışsakta yetmiyor, unutlup gidiyor. Tekrar ve tekrar aynı kazalar aynı hatalar yaşanıyor. 29 Nisan'da TBMM ' ye sunulan 'Soma madeni denetlensin.' talebi gereksiz görülerek reddediliyor. Demek ki kaza geliyorum demiş. Neden onca insanın yerin metrelerce altında canlarını dişlerine takarak çalıştığı madenlerin denetlenmesi gereksiz görülüyor. Şikayetler dinlenilmiyor. İlla ki bi facia mı yaşanması gerek aklınızı başınıza toplamanız için, toplamamız için. Tam 238 ailenin ocağına ateş düştü. Kaç kişi de işçilerle birlikte öldü, kaç anne, kaç baba, kaç çocuk yetim kaldı ?
 Allah hepsinin mekanını cennet eylesin, Allah bütün ailelere sabır versin. Başımız sağolsun.