29 Oca 2014

Rooftop Prince - 2012



  BEN BU DİZİYİ YERİM ! Çikolatalı gofret tadında müthiş bi dizi, üstelik konusu da fantastik. Dizideki karakterler o kadar komik ve oturmuş ki kişilikleriyle, onlardan başkası oynayamazdı zaten izlenimi veriyor. Şimdi konumuza gelecek olursak; 2012 yılından hemmen 300 yıl gerisine gidelim. 300 yıl önce Joseon'da (eski Kore devleti sanırım araştırmadım ama öyle diyorlar :D ) Lee Gak veliaht prenstir. Daha küçük yaştan ülkede ona eş seçilir ilerde evlenmeleri için.
 
  Şimdi gelelim veliaht prenses olacak küçük geline. Ülkede krallıkla bağlantısı olan komutan mı tam bilmiyorum yine ve yine araştırmadım :D İşte o amcanın iki kızı vardır. küçük kızı babası uygun görür faakt ablası babasının bu kararını bilmeden kendini hazırlamaktadır çünkü büyük olduğu için kendisinin prenses seçileceğini düşünür. Fakat babası küçük kızını vereceğini söyler. Ablası, küçük kardeşinin elbiselerini ütülerken ayağı yanlışkla takılır ve küçük kızımızın yüzüne ütü gelir. bunu yanlışlıkla olmuş gibi gösterir abla ve küçük kızın yüzünde yara olduğu için, büyük abla veliaht prenses olur.
   
    Yıllar yıllar sonra artık büyümüşlerdir. Veliaht prens bir gün yatağından kalkar ve prensesin yanında olmadığını görür. Onu heryerde arar fakat bulamaz ve göletin yanına geldiğinde herşey için çok geçtir. Veliaht prenses balık gibi ters dönmüş bir halde yüzmektedir. Zehirlendiğini söylerler. Veliaht prens bu cinayeti çözmek için kendine en yetenekli hizmetkarları bulur:



Man Bo; çok zekidir, gördüğü yazıları, rakamları hemen ezberler, unutmaz. Olaylara pratik çözümlerle yaklaşır.
Chi San; yüzü bebeksi olduğu için kadın kılığına girdiğinde kimse onu tanıyamaz, kadın ortamlarına girer, dedikoduları dinler ve saraya yetiştirir.
Yong Sul; tam bir tekme-tokat makinesi. Veliaht prensi koruma görevini üstlenir.
 
   Bir akşam Prens ve 3 hizmetkarı saldırıya uğrarlar. Atlarıyla dört nala giderken ayışığında birden kaybolurlar. İşte komedi de bundan sonra başlıyor. Bir anda bi evin çatı katında beliriverirler. Ne olduğunu anlamamışlardır. Ama artık Joseon'da değil Seul'dedirler. Tam tamına 300 yıl ileriye gitmişlerdir. Ve evin sahibi de üç yüz yıl önce evlendiği prensesin kardeşidir. fakat onu tanımaz çünkü yüzünde ütü yanığı mı diyim artık ne denir :) olduğu için yüzünü hep bi peçeyle örtmüştür.
 
    Ve bundan sonra gerçek bir komedi dizisi. Helehizmetkarların 'Çoaaaa' -ekselansları- diye ortalıkta dolanmaları çok komikti. Dört şapşaloz gibi teni hayata alışmaya çalışırlar. Fakat bundan sonra nolacak ? Baldızı olduğunu öğrenebilecek mi?  Gerçekten finali izlediğimde ağzım açık kaldı, asla tahmin etmezdim. İzlemeniz şiddetle tavsiye edilir :)
Ama bu dizide Chi San'a bayıldım resmen, tavırları müthişti. Şuna bakar mısınızzz ? :D:D

28 Oca 2014

Gwiyomi , gwiyomi !!!





   Gwiyomi! Yani tatlı şarkı anlamına geliyormuş, biraz araştırmaya çalıştım ama sonra kendi bildiklerimi yazayım dedim, üşendim :):)
  Hari tarafından yapılan bu şarkı kısa sürede bütün Kore'de popüler olmuştur. Şarkıyı popüler yapan 'acting aegyo' yani çocuk gibi davranmak. Şarkı söyleyen kişiyi daha şirin daha tatlı yapan bi şarkı. Şarkının en başında herşey normal fakat nakaratına gelince eğlenceli hareketler başlıyor. Ben gwiyomiyi So Ji Sub'un SBS awards 2013'te onun için yaptıkları bi videoda gördüm. Master's Sun dizinden kesitler alınarak gwiyomi şarkısını oluşturmuşlar,
benim çok hoşuma gitti, cidden çok tatlıydı :) burdan izleyin :)
  Şarkının nakaratı çok basit, parmak sayısına göre hareketler yapıyosunuz :
   1+1  işaret parmakları yanağa gömülür
   2+2  tavşan kulağı yapılır
   3+3  baş parmakla, işaret parmağı birleşik diğer üç parmak serbest, yanakta daireler çizilir
   4+4  iki elin parmak uçları birleştirilerek çene altına konur ve kocaman gülünür :D
   5+5  meşhur kalp hareketi yapılır <3
   6+6  parmaklar tek tek öpülür, haha bu kısım çok zevkli mini bi ritim çıkıyor :D
 Bu şarkıyı hemen hemen her ünlünün yaptığını görebilirsiniz. TV programalrına katılan çoğu ünlüden gwiyomi yapması isteniyor. Tezahüratlar diz boyu ! ' Hadi, gwiyomi yap oppaa, haa- diii ! '
 Ama bir oppamız yapmakla kalmamış özel video çekip koymuş ve hayranlarının kalplerini fethetmiş. Kim? Tabi ki Kim Hyun Joong. Kızlar bu hareketler karşısında çığlıklarını tutamıyorlar ve tabiri caizse eriyip bitiyorlar. ' Omo,omo şu hareketlere baak, nomu yeppoooo. '  Gwiyomi Şarkısı :)


                                                                                                             ** Öpüldünüz

21 Oca 2014

Zamanda Sıçrayan Kız - 2006

 Şimdi tatildeyiz, biriken bütün film,dizi ne varsa izleme zamanı diyerekten dosyamdaki izlemediğim ne varsa elden geçirmeye başladım. İzler izlemez hemen yazıyorum :)
 Evet karşınıza bi film animeyle geldim. Çok hoş ve dikkat çekici bi konusu olan filmimizin adı 'Zamanda Sıçrayan Kız' . Ne demek bu, nasıl zamanda sıçramak, zıplanan bişey mi bu zaman? gibi sorular aklınızı karıştırabilir ki ben sormuştum kendi kendime hoho^^ Tamam bu kadar soru yeter hemen konuma dönüyorum.
     Filmimizde üç iyi arkadaş vardır. Kızımız Makoto ve diğer kankileri Chiaki ve Kousuke. İki yakışıklı oğlanı da alıp günün belli bi bölümünü sahada beyzbol oynayarak geçirir Makoto.

     Bir gün Makoto okula geç kalır,bisikletine atlar ve büyük bi hızla okula gider. Derse ucu ucuna yetişmiştir hocası da derse geç gelmiştir çünkü yazılı kağıtlarını hazırlamakla uğraşmıştır. Yazılı habersiz olduğu için Makoto sınavdan düşük bi not alır. O gün nöbetçi olan arkadaşıyla sınıfı temizlerler ve sınav kağıtlarını öğretmenler odasına götürmek Makoto'ya kalır. Bütün sınav kağıtlarını topladığı gibi odaya götürür. Tahtaya bişey yazılmıştır Makoto'nun ilgisini çeker, şöyle demektedir: 'Time waits no for one' -film japonca niye ingilizce yazdıklarını bi türlü anlamadım- yani 'zaman kimseyi beklemez.' Makoto'muz ne demek bu ya, niye yazmışlar diye düşünürken diğer yan odadan tak tuk sesler duymaya başlar. 'Allah Allah, kim bu, ne var orada. Gidip bi bakayım' der ve odaya sessizce girer. Kim var orada? diye gezinirken birini görür gibi olur, o irkilmeyle ayağı küçük ceviz gibi bişeye takılır ve düşer. Düştüğü anda bi sürü sayıların ve dişli makinelerin olduğu diyarda dolana dolana uçmaktadır. Ne olduğunu anlamaz ve sadece 'Aaaa!' diye bağırır. Düşerken havaya uçurduğu kitapların kafasına düşmesiyle teknolojik diyardan gerçek hayata dönmüştür. Fakat o sırada odada olan kişi kaybolmuştur. Makoto hayal gördüğünü zanneder. Oradan uzaklaşır.



    Bisikletine atladığı gibi evin yolunu tutar. Evlerine giden yolda yokuşun sonunda trenin geçtiği bi yer vardır. Saat başı tren geçer ve yayaların durması için kırmızı ışık yanar. İşte o yokuştan hızlıca inen Makoto yavaşlamak için frene basar fakat o da ne? Fren tutmuyor!!          
Makoto hızla yokuştan inmektedir, az kalsın bi kadına çarpacakken son anda yön değiştirir fakat tren gelme saati yaklaşmaktadır, ayaklarıyla durdurmaya çalışır bisikleti fakat öyle hızlıdır ki ayakkabısının biri ayağından fırlar, tren gelmektedir ve artık yaya geçidi kapanmıştır. Artık çok geç! 
Makoto ölüme doğru sürmektedir bisikletini. Gözlerini sıkıca kapar ve bisiklet yaya geçidine takılır. Öne doğru fırlayan Makoto trenin önünde bir sinek gibi ezilmişt....Hayır o da ne? Bir kadına çarpmıştır,tren de geçiyordur, yaya geçidine uzaktır. Oysa ki ölmüş olması gerekmektedir. Neden böyle oldu? İşte gerisi size kalmış. Bilim-kurgu üzerine nefis bi anime. Keşke şöyle yapsaydım şöyle olsaydı gibi sorulara yanıt veren her ihtimalde küçücük bi ayrıntının bile değişmesinde hayatımızın nasıl yönünün farklı yönlere çekileceğini gösteren bi film. İzlemelisiniz :) İnşallah çok ayrıntıya girerek anlatmamışımdır, öyle yapmışsam affedin ^^

   Aklımda asılı kalanlar:

  1- Bu film aslı mı bilmiyorum ama versiyonları çok, anime değil normal oyuncularla olan bi versiyonu bile varmış, vaktim olur da izlersem düşüncelerimi sizinle paylaşacağım :)
  2- Filmde eğer ben yapsaydım, onun başına gelseydi, şöyle davransaydım, böyle cevap verseydim gibi bizi de gerçek hayatta çok oyalayan düşünceler gerçekleşseydi nasıl olurdu? sorusuna çok güzel cevaplar veriyor. Aynı olaylar çok küçük ayrıntıların bile değişmesiyle bambaşka olaylara dönüşüyor.
 
3- O yazıyı tahtaya kim yazdı hala çözemedim, ona değindiyse de ben mi kaçırdım bilmiyorum :)


                                                                                                                   Öpüldünüz **

20 Oca 2014

I am sorry, I love you - 2004


  Henüz yeni bitirdiğim diziyi sıcağı sıcağına hemen anlatmak istiyorum. Tabiki de dizide So Ji Sub gibi müthiş iç yakan yürek büken bi oyuncu olduğu için daha da güzel bi hal alıyor.
  Dizimizde So Ji Sub yani dizideki adıyla Moo Hyuk Avustralya' da evlatlık verilmiş sonra da evlatlık verildiği aile tarafından terk edilmiş bir gençtir. Ne işi vardır ne parası turistlerden çalıp çırparak bazen sokakta uyuyarak hayatını sürdürür.
  Im Soo Jung, dizideki adıyla Eun Cha, Kore çapında ünlü bi şarkıcı olan aynı zamanda da çocukluk arkadaşı Yune' nin stilistliğini yapmaktadır ve ona 20 senedir platonik bir aşk beslemektedir.
  Dizide kızımız adamımıza Ahjussi diye sesleniyordu, adamımız da kızımıza Taş Kafa diyordu. Ben de o şekilde anlatayım daha tatlı olur :)

 Taşkafa'mız Yune 'nin çekimleri dolayısıyla Avusturalya'dadır. Yune'nin hoşlandığı kızın odasına gitmesi üzerine biraz bozulur biraz da kırılır, acil işim çıktı diyerek Seul'e geri dönmek için otelden ayrılır. Sokakta aval avare dolaşırken Ahjussi'nin arkadaşları tarafından kandırılarak onların arabasına atlar soyulur ve bi otoyolun kenarına meteliksiz bırakırlar Taşkafa'yı. Çaresiz bi şekilde dolaşırken ahjussi'yle yolları kesişir. Ahjussi de sevgilisinden boynuzu yemiş, hayata karşı bütün umudunu yitirmiştir.



 Platonik aşkıyla boğulan Taşkafa, anne özlemi çeken ve onu delicesine özleyen, annesinden sonra değer verdiği tek kişi Taşkafa olan Ahjussi, Ünlü şarkıcı Yune ve onu çok seven annesi arasında geçen dram türünde bi dizi.

        Aklımda asılı kalanlar :


    1- Ama itiraf etmeliyim ki bu dizideki çoğu karakterlerden en sevdiğim tip Taşkafa'nın en küçük kız kardeşi oldu, hareketleri ve davraışları o kadar komik ve sempatikti ki onu gördüğüm an bile hala gülüyorum. Komedisin Üç Cha kızının son numarası !
   2- Sanırım çekildiği seneden olsa gerek kıyafetler ilgimi çekti. Taşkafanın giyim tarzı cidden kötüydü. Eskiden hatta çokta eski değil 2004'ten bu yana giyim şekli ne kadar değişmiş -.-
   3- Ahjussi'nin taktığı şapka o kadar hoşuma gitti ki bulursam arada sırada ben de takabilirim ama ahjussimiz ne kadar sinirliydi dizide, bağrınca ben bile ekrandan bazen irkilip geriye sıçradığım oluyordu ^^
 
4- Fox'ta yayınlanan ' Bir Aşk Hikayesi ' dizisi bu dizinin Türkiye uyarlamasıdır, henüz izlemedim ama bi ara bakmak istiyorum nasıl uyarlamışlar :)
                                                                                                                                      Öpüldünüz**

18 Oca 2014

Kore de Kore işte, inat değil mi?

  - Zırrrrn !
 Bir sabah kapı çaldı, kalktın yorgun yorgun açtın kapıyı. Karşında kargo görevlisi acele bakışlarla süzüyor seni, imzalasa da teslimatı bırakıp gitsem diye. Yarı açık yarı kapalı gözlerinle rastgele imzanı attın. ' Nerden çıktı ki, kim ne yolladı acaba? ' diye düşünürken içinde bikaç belge olduğu belli olan kağıtlar ordusunu çıkardın. Çekler, kredi kartları, bi-iki bilet, pasaport, harita, en leziz restoranlar, görülmesi gereken yerler listeleri, Aman Allah'ım Seul !!! Uykun bi anda kaçtı tabi, gördün Seul'u uyandın hemen. Yanında da bi not bırakılmış:

      Sayın Korecan,
  Bu ay geleneksel kuramız çekildi ve senin de şansın döndü, Seul' e gitmek için kendini öldürüp bitiren korecanların önüne geçmek, onları tekrar hayata döndürebilmek için kurduğumuz dernek şu ana kadar birçok gencin umutlarını tekrar yeşertmekte. Bu kargoda bir aylık Seul tatili için gerekli tüm belgeler bulunmakta, ihtiyacından fazla para, kalacak yer de ayarlanmış durum da. Bununla da bitmedi, OTG ( oppalarla tanışma gecesi)' de organize edildi. Bu tatille kendine gel ve harap etme gençliğini,unutmayın ki biz sizin umutlarınızla varız.
                                                                                                          KKD işbirliğiyle.
                                                                                                      * Korecanları Kurtarma Derneği


 Ahh böyle bişey olsa keşke, rüya gibi olurdu kesinlikle, bir anda kapıda hayallerinle bütünleşmiş bi teslimat. Neyse bence de kendimi çok harap etmemeliyim. Ne diyodum ? Kore de Kore işte !

 - Bütün gün k-pop dinlerim, kendi kendime mırıldanırım.
 - Samimi arkadaşlarımlayken onları  'Annyong!' diye selamlarım.
 - Dizi etkisinde kalıp kendime idol edinirim, onun gibi giyinirim.
 - Ağzımdan bi anda farketmeden telaşla 'Ottoke!' kelimlerini çıkarırım.
 - Yatmadan önce oppalarla tanışma hayalleri kurarım.
 - Seul'e gittiğimde önce nereleri ziyaret edeceğimi düşünür, kendi içimde tartışırım.
 - Annemi ' OMMA ' diye çağırırım.
 - Bi dizi bittiği anda diğerine başlarım, dizi izlemek istemezsem film izlerim.
 - Arkadaşlarıma korece bikaç kelime öğretirim. (konuşuyolar da :D)
                                                                                               *Bende baya Kore psikopatı olmuşum :D
   Buna rağmen;
 - Kendi müzik zevkimden de vazgeçmem, açarım metalimi dinlerim deli gibi.
 - Dış dünyayla irtibatımı kesmem, haberleri mutlaka izlerim ne var ne yok, Müge Anlı bi başka tabi !
 - Kızları alırım, alışverişimizi yapar, gezer, tozarız bütün gün dizi izlemiyorum.
 - Sadece oppaların hayalini kurmam, romantik şarkılar dinleyip olmayan aşkımın ızdırabını çekmesini de bilirim.
 - Derslerim gereği sanatla da ilgiliyimdir, tek meyillendiğim konu Kore değil.
 
     Ama bi insanı ilgi duyduğu konu sayesinde eleştirmek kimin fikriyse ortaya çıksın ! Biz Kore'yi seviyoruz bu özelliğimiz de bi başka ayrıcalık katıyor bize. Hayalleri olan insanlar iyi insanlardır fakat peşinden koşanlar ve ellerinden geldiğince o hayali yaşamaya çalışan, çabalayan insanlarda ayrı bi güzellik ayrı bi tatlılık vardır hayalı ne olursa olsun. İsterse Hindistan yollarında bisiklet sürmek olsun isterse Ege Denizi'nde sörf yapmak olsun. Bizim de hayalimiz bu. Saygı görmek ve istemek en doğal hakkımız.

                      ** Öpüldünüz.

15 Oca 2014

47 RONIN - 2013


 

   Geldiği ilk seansa gitmek için dağları devirdiğim film, 47 Ronin sinemalara çoktan giriş yaptı. Çok fazla ara verdim finaller, okul derken pek paylaşma fırsatım olmadı ama artık sizlerleyim :)

   Evet gelelim filmimize tabiki içerik hakkında minnak bikaç bilgi vereceğim spoiler olmamalı :) Fantastik, japon tarihini seven, savaş sahnelerine doymamış biriyseniz ki ben öyleyim hoh ^^ filme kesinlikle gitmelisiniz.
 
   Matrix'ten çok iyi tanıdığımız kırmızı ve mavi hap arasında seçim yapmak zorunda kalan Keanu Reeves'imizin filme başka bi güzellik getirmesi de ayrı konu ayrıca sadece o hariç diğer oyuncuların japon olması müthiş bişey benim açımdan belki Keanu'da bizim gibi uzakdoğu hayranıdır ay keşkee :D

   Miniminnacık bikaç eleştirim var ama onun harici hayat film listemde ilk sıralarda vuhu :)  Filme kesinlikle gidin , Öpüldünüz **